20 Nisan 2011 Çarşamba

Fenerbahçe - Galatasaray Medical Park 91-86 (Salondan İzlenimler)


Bizim için olduğu kadar oyuncularımızın da kalbinde unutulmaz yeri olan Caferağa salonuna (yeni salon inşaatında gecikme yaşanmazsa) vedamızın böyle unutulmaz bir şampiyonluk kutlamasıyla olması çok anlamlı oluverdi.


Maç final serisinde şampiyonluğun kutlanma ihtimali olan maç olunca, sene boyu ortalıkta olmayanların da ilgisiyle kuyruklar erken saatlerden itibaren başlamıştı, İstanbul'da kapalı bir hava vardı ama kuyruk vaktinde hava fena değildi.


Ortalıkta emniyet tedbirleri olmadığından kuyruk önlerinde karmaşa zaman ilerledikçe artıverdi. Sabırsızlanan taraftarlar bir yandan camlara vurup açın artık diye seslenirken, takım oyuncularını taşıyan minübüs gelince tezahüratlar yükseliverdi, oyuncularımız selamlayarak ana girişten içeri yöneldi. Bu arada arka tarafa yakın yerden ise bir yuhlama uğultusu yükselince rakip takımın da gelip otopark girişinde gözüktüğünü anladık.

Herkese bir bilet verileceği söyleniyordu ama satışların başlamasıyla kuyruk önündekiler de bir itiş kakışla tartışmalar başlayıverdi. Orada duran KFY montlu birileriyle kuyruk içindekilerin arasında gerilim olunca ortalıkta dolananlarda oraya birikiverdi. Polis falan gözükmeden sıra ilerlese diye düşünüyorken, bu kargaşayı duyan emniyet amiri adamlarıyla sıraya müdahale ediverdi. Sonrada gişenin başında bizzat durup herkes tek bilet alıyor mu diye göz dikiverdi. Bileti alıp hemen içeriye yöneliverdik.


Salonun her köşesi balonlarla bayraklarla süslenmiş, bir şampiyonluk maçı havasına bürünmüştü. Koltukların üzerlerine ise Fenerium'da 3 liraya satılan minik bayraklardan dağıtılmıştı. Saha içinde elinde kocaman sopalı bayraklarla altyapı oyuncuları duruyordu. Daha sonra bu bayrakların bazısı tribündekilere verilmeye başlandı.


Dışarıdaki kalabalık içeriyi doldurmaktayken, bayraklarda ortalığı renklendirince istersen donatalım dört bir yanı bayraklarla... tezahüratı ortalığı çınlatmaya başladı.


Taraftar grupları sol tarafa yoğunlaşırken, ön kısımda da sonradan gelenlerle bütün ara boşluklar dahil doluverdi, en dipte demir bariyerin orada tek bacağımı yere basamadan sıkışarak kalıverdim.
Koltuklarda duranlarda yan durarak yer açmaya uğraşıyordu. Caferağa'nın kapanışı bizim için tarihi bir kalabalıkla yapılacağı anlaşılmıştı.

Yan tarafımdaki protokol ve vip tribününe gelen yaşlı başlı kişilerde yer bulamayıp merdivenlerde dikiliyordu, kimin prestiji torpili daha fazlaysa az olan koltuklarda ona yer bulunmaya çalışılıyordu.

Vip arkası üst taraflar ile salonun sağ tarafı da erkenden doluverdi, maç sırasında ise özellikle bazen o taraflara dönerek baktığımda aynı bu şekilde oturup maçı izlemekle yetiniyorlardı, ne ıslık çalıyorlar ne tezahürat yapıyorlar, sadece bazı gaz anlarında tepki ya da tezahürata katıldıkları oluyordu, biraz da ayağa kalkmayan cimbomlu olsun zorlamalarıyla kalktıkları oldu.


Voleybol takımımızdan Nihan bir anda yanıbaşımda bitiverince onunla selamlaştık, eşi Ataman ile beraber maçı izlemeye gelmişlerdi. Violet Duca onları ayrılan yere alırken, istatistikçi Mert'te oradaydı. Ayrıca erkek takımımızdan Cengizhan eşi Nilay Yiğit ile beraber gözükünce ona doğru Cengoo diye seslenip finale çıktıkları için tebriklerimizi sundum.


Ömer Onan salonda gözükünce üzerindeki eşofmanıyla hemen dikkat çekip Ömer Onan oley tezahüratlarına selam verdi. Eşiyle oğluyla beraber saha içine geçerek pota arkası tribünde oturdular. Ayağa kalkmayan cimbomlu olsun tezahüratlarına Ömer'in oğlu hemen ayaklanıyordu, annesi de gülerek oturtuyordu. Maçtan sonra da saha içinde ki kapıdan kaçıverdiler.


Aydın Örs'te Ömer'den az önce salona girmişti, ben ona da saygıyla bir tezahürat yapılır herhalde derken ya farkedilmedi ya da rakip oyunculara sataşmak kadar önemsenmedi.



Maç öncesi şut atmaya çıkan oyuncular olunca hemen alkışlar yükseliverdi. Bir kısmına tezahüratlar yapılıyordu, Horakova gösterilen ilgiye içten gülümsemelerle selam veriyordu.


Anonscu Mustafa Özben'in "ve Fenerbahçe geliyor"... anonsuyla bütün salon ayaklanarak çalınan marşlar eşliğinde takımı karşılayıverdi, oyuncular tribüne çağırılarak bizler inandık sizde inanın bizim için bu maçı alın tezahüratları yapıldı.




Ardından rakip takımın çıkışı anons edilerek tepkiler eşliğinde onların sahaya gelişini izledik. Burası Kadıköy buradan çıkış yok sesleri ardından onlara yönelik sataşmalar yoğunlaştı. Zaten resmi ısınma periyodu öncesi sahada şut atmaya çıkan oyuncularına da laf atmalar oluyordu, her zaman ki gibi kaşar ışıl tempoları yükselmeye başladı. Bir ara kullanacak top bulamayıp bizim bench köşesine kadar gelen Tamika tepkileri çekiverdi, cool davranmaya çalışıyordu ama sinirlendiği belliydi.


Isınmalar devam ederken Coach Ratgeber bacak bacak üstüne atmış sanki koca bir sezonda neler neler yaşadık diye dalmış gitmişti.


Pota arkasında oturan Tammy Sutton Brown bazı tezahüratlara katılıyorken gözüme takıldı, hatta avaz avaz yapılırken söyleyemese de herhalde hoşuna gitmişti ki melodisini ağzında yuvarlıyordu.


Maça kasap havasıyla girip bütün ilk periyot boyunca top bize geçtiği zaman aynı beste söylendi, hiç değiştirmeden "saldırın forma için sizde savaşın,şampiyonluk inanın şimdi çok yakın,kupalar yükselecek ellerimizde, vurun kırın parçalayın!"
Mola sırasında da kesmeyip bestenin melodi kısmında o kadar sıkışıklığa rağmen sağa sola koridor yapmamız çok eğlenceliydi.


İkinci periyot farklı tezahüratlarla geçilip, devre biterken ise olağanüstü bir Fener-bahçe oley girişi ile yavaştan hızlıya tempo artırılarak salon inletildi, tüyler diken diken oldu.



Arkadaki pankartta cesuryürek kraliçeler yazdığı gibi cesurca sorumluluk alarak neredeyse bütün maç boyu oynayan Birsel'in karşısında seri boyunca dökülen ışıl kendi tribünlerine oynamaya üçlü çektirmeye devam ededursun, bunların hiçbirini yapmayan Birsel'in değeri paha biçilemez.

Maç içinde bir ara salonun sağ taraflarında oturan bir siyahi adamla o bölgedeki taraftarların tartışması büyüyüverdi. Rakip oyunculardan birinin eşi olan bu denyonun sevinçlerine gösterilen tepkilerle oraya polisler yığılıverdi, yerini değiştirmek zorunda kaldı.

Maçın son periyodunda ışıl attığı üçlükle beraberliği yakaladıklarında, yumruğunu salon tribünlerine dönerek sevinince ortalık bir anda geriliverdi. Sahaya yukarılardan atılan bir su bardağı düşünce zemin ıslandı, ayrıca farklı taraflardan atılan bozuk para ve çakmaklardan biri ortada duran Birsel'in ayakkabısına geliverdi. Hakemler oyunu durdurunca iki takım oyuncuları da kenara geçiverdiler, salonda yine .bneleşti galatasaray... tezahüratları yükselirken hakemler anons yaptırmaktaydı, oyun bir süre için soğuyuverdi. İdarecilerden sakin olma çağrıları geliyordu ama kaşar ışıl sesleri susmuyordu, sahanın temizlenmesi ardından maça devam edildi.


İkinci devre önümüzde hücum eden rakip oyunculara baskımızı artırıverdik, yaptıkları top kayıplarıyla gerizekalı, salak gibi sataşmalar yükseliyordu. Rakip takımın sürekli kendi arasında toplanıp mini break yapması milleti uyuz ediyordu. Hakemlerin çaldığı çalmadığı düdükler, itirazlar ,tepkiler derken maçın gidişatıyla stres dozajı artmaya başladı.

Bazen doğru besteler yanlış zamanda giriliverdi, beş sayı farkla molaya girince yukarıdan girilen Fenerbahçe çok pis koyar... diye rehavete girilmesi pahalıya patladı.
Bir anda eşleşme hatalarından da kaynaklı gelen sayılarla fark eridi. Molada bütün salonu ayaklandırıp bari şampiyonluk için otuz saniye ayağa kalkın bir kere uğraşın diye son çabalar sergilensin istendi.


Haydi Fener haydi, tam zamanı şimdi derken Horakova top kaybı yapınca bütün salonda sıkıntı had safhaya ulaştı. Büyük uğultu eşliğinde hücumu kullanan seimone şutu sokunca, herkesin gözü kaç saniye kaldı diye skorboarda gidiverdi ama bu esnada topu alan Horakova orta sahaya kadar yardırmıştı bile, saniyeler eriyor o büyük adımlarla mesafeyi katediyorken seimone koşan oyuncuya yandan müdahale yaparak bozunca hakemler faulü vererek heyecanın tavan yapmasını sağladılar. Basket faul kaçtı diye üzülen taraftarlar moral alkışı vermekteydi, o an Horakova'nın yerinde olmak istemezdim dedim, bütün herkes stresle suspus olmuşken gs bench tarafından çığlıklar geliyordu, ilk atış isabetli olunca onlar da yükselen tepkilerle susuverdi, nefesler tutulmuşken ikinci atışta isabetle maç uzatmaya gidince gene alkışlar yükseldi.



Oyuncular tekrar tribüne çağırılıyorlardı ama zaten sahaya dizilmişlerdi, taraftar hemen bu çağrıyı boşverip bizler inandık sizde inanın... diye tezahürat ediverdi.
Saldır Fener saldır Feeneeer diye takımı itme çabaları veriliyordu ama hem takımda hem tribünde yorgunluk başgöstermekteydi. Rakip takımda ise faul sayılarıyla eksilen oyuncular olmaya başladı.

Uzatma öncesi Ali Koç önlerindeki masalarda duran bütün su şişelerini alıp tribündekilere vermeye başladı, hadi size güveniyoruz diyordu.

Uzatmada geriden takip eden taraf biz olunca etraftakilerin iyice strese girmeye başladıklarını farkettim. Önceki gün futbol maçında gerile gerile uzatmada patlayan bünyeler, üstüne bu gerilimi de kaldırmakta zorlanıyordu. Son dakikaya gelince, serbest atışlarımız esnasında çığırtkanlık yapan galatasaray yedeklerinin sesleri daha çok çıkıyor, haydi yahu bırakmayın maçı diye etraftakileri gazlamak gerekiyordu.

Ama ön alandaki taraftarlar iki dakika önce molada Saldır Fener diye bağırıp dururken, şimdi tırnaklarını yiyordu, yanımdaki stresten ne yaptığının farkında olmadan tshirtüme sımsıkı kenetlenmiş çekiştiriyordu, önümde ise dua edenler vardı. Yani büyük çoğunluk hücumun başında tezahürat edip geri kalan sürede ne olacak diye izliyordu, yukarıdan ise saldır saldır Kanarya sesi geliyordu ama o da cılızlaşmaktaydı.


İşin savunma kısmında ise herkes artık kalan son enerjisini yüklenerek rakibin boş dönmesi için takımı ateşlemeye uğraşırken gene bütün salona haydi diye işaretler veriliyordu. Öne geçip molaya gidilmesiyle Saldır Fenerbahçe oooley tezahüratı daha bir şevkle söylendi.
Topu yarı sahada tam bizim önümüzden sokacaklardı, herkes baskı dozajını artırarak büyük bir uğultu koparırken topu boşa çıkan fowles'a yolladılar ancak onun dengesini kaybedip geriye adımlar atmasıyla bütün salondan reaksiyon geliverdi, ben geri saha zannederken hakemler hatalı yürüme çaldı. Topun bize geçmesinden dolayı ufak çaplı bir sevinç dalgası oldu.


Bizim hücum sırasında yapılan faulleri değerlendirerek savunmaya geçtiğimizde üçlük attırmamak için haydi defans diye ıslıklarla iç kulaklar zarlarımız iyice zedeleniverdi. Bir an afallayan oyuncuya kurulan baskıyla topu çalıverdik, o topu sürükleyen Angel potaya bırakırken gelen şampiyonluk sevincinin kutlaması görülmeye değerdi.

Bunca maça gidip şampiyonluk kutlamaları yaşamış biri olarak bu maçtaki gibisini görmemiştim. Zira skorun garantilendiği, artık kutlamayı beklediğimiz şarkılar türküler söylediğimiz ortamlara kıyasla, bu maçın gidişatı gereği son ana kadar stresli geçmesiyle maçın son sayısıyla tribündeki adrenalin patlamaları olağanüstüydü.

Sanki bir gün önceki antep maçındaki gol sevinci gibi, ya da futbol derbisinde yaşanan gol sevinçleri gibi, tribünün ön kısmındaki herkes birbirinin üstüne atlıyor, hopluyor zıplıyor, kimisi üç sıra aşağıda kendini buluverirken kimisi yukarıdan düşüverdi. Yan tarafımdaki vip kısımda oturan 70lik amcalar dahi gelip bizimle sarılarak kutlamaya katılıverdi.


Bu adrenalin patlama anından sonra herkes tekrar ayaklanarak hem şampiyonluğu kutlamaya hem de galatasaraya sataşmalara başladı. Şampiyon Kanarya... tezahüratları ardından her zaman her yerde en büyük Fener ve işte böyle her sene böyle cimboma böyle denilerek devam edildi.


Oyuncularımız kendi aralarındaki sevinçleri ardından tribün önüne gelince yerlisi yabancısı bütün takımın coşkulu katılımıyla yapılan pınarbaşının zevki bambaşka oldu. Kendilerine dağıtılan şapkaları tribündekilere hediye ediyorlardı.

Ayrıca dağıtılan "herşeye rağmen şampiyon Fenerbahçe" tshirtlerini de giyiverdiler.


Diğer tarafta ise maçı kaybeden taraf üzüntüyle soyunma odasına yol alırken o bölgedekilerin sataşmalarına maruz kalıyordu.

Protokoldeki adnan polata taşan tribünlerin ilgisine diklenen Nedim Karakaş'ın çabasına karşın, daha da yüksek bir sesle sallasana mendilini... diye tezahürat devam edildi. Kümede kal ve bankasya mevzularına girildi.

Şampiyon Fenerbahçem ne istersen iste benden denilerek kendi oyuncularımızla kutlamalar sürüverdi.


Tören için rakip oyuncuların tekrar sahaya gelmesiyle uğultular kopuverdi, koymak temalı argo tezahüratlar dönerken rakip takım menajeri müge hanım çıldırıp federasyon görevlilerine şikayet ediyordu, takıma çıkıp gidelim der gibi işaretler yapıyordu ama ayrılmadılar. kupanın sapını ışıl'a verin diye uzun süre bağırılırken, ışıl'a madalya takılırken oooo diye sesler yükseldi ve kaşar ışıl tempoları tekrar etti.

Hem bunlara kulak asmıyorum,umrumda değil deyip hem de sinirden tavırlar yapan ışıl, kendi taraftarının buradan on kat daha kalabalıkken hiç yabancı madde atmayıp küfürler etmediğini iddia ederek daha komik olmuş, sonuçta gidip görüyoruz neler olduğunu, burada Nevriye Yılmaz müdahale ederken orada kendisi kafasında bandajla kulaklarını da kapatıyordu herhalde.

Ali Koç ayaklanıp ön taraftaki tribün amigolarına yukarıdakiler küfür ediyor, yapmasınlar falan diyordu, sezon bitmişken milleti hala rahat bırakmıyorlardı.


Lazslo Ratgeber kendisine verilen tshirtü giymek için ceketini çıkarınca herkesten bir oooo efekti yükselerek giymesi beklendi, giydiğinde büyük alkış kopunca önce sol tarafa tribüne dönerek selam verdi, yumruğunu kalbine vurdu, daha sonra salonun diğer taraflarına saygıyla eğiliyorken, kupa kaldırılmak için bekleniyordu, didem akın koçun şovunu kesip yanına çağırmak zorunda kaldı.

Bunların yanısıra öncesinde; yukarıdan .ikilmiş Hacettepe diye tezahüratlar yükseldi, bizim kızlar madalyalarını alırken söylenen Taurasi oley oley oley tezahüratına taraftarlarla beraber katılıyordu, Penny Taylor içinde tezahürat yapıldıktan sonra herkes yılar Nevriye Yılmaz ardından Birsel Vardarlı ve Angel için tezahürat edildi.
Angel taraftara bakmıyor başkalarını dinliyorken Nevriye onun kafasını tribüne doğru çevirince, duygulanmış gibi dudağını büzüp gözlerim doldu şeklinde eliyle gözyaşı silme jesti yaptı. Tabii bu sahneyi iki şekilde yorumlamak mümkün, ya Taurasi tezahüratları ardından "yaa tabi çok seviyorsunuz beni" diye sahte gözyaşı yaptı ya da teşekkürler duygulandım anlamında.


Kupa töreni ise sanki taraftar için değilde basın için yapılıyormuş gibi onların büyük ilgisiyle kurulan medya barajı önünde yapıldı. Konfeti makinelerinin bu kadar aşırı yüklenmesini da anlayamıyorum, kupa bir kaldırılıyor, sonra bir dakika boyunca uçan kağıtlar yüzünden hiçbirşey göremiyoruz, oyuncuların o anki sevinçlerini falan anca evde televizyondan resimlerden farkediyoruz.



Oyuncular kupa ile taraftarı selamladıktan sonra protokole yöneldiler, bu arada atkılar açılıp samanyolu yapılmaktaydı,sonra milyonlarca ve hindinin cimboma bindirilmesi takip etti.

Kupa elden ele geçip pozlar verilirken zaman ilerleyiverdi, tribünden kupayı buraya getirin sesleri yükseliyordu. Koç Ratgeber'in elinde olan kupa, medyanın ayaküstü basın toplantısı yüzünden gecikmeli geldi, basına tepkiler verildi.
Koç daha fazla uzatmayıp tribüne yöneliverdi, kupayı öndekiler verdikten sonra taraftarları tekrar selamladı, i love you Ratgeber diye tezahüratlar ettik.
Bu arada Angel üstünü giyinmiş yanındaki diğer siyahi kız arkadaşıyla saha içinden dışarı çıkan kapıya yöneliyordu, i love you Angel diye ilgi ona yönelirken koç ona seslenip tribüne gitmesini işaret etti. Angel el sallayarak salondan ayrıldı.

Sezon boyu maça gelmeyenlerin saha içindeki oyunculardan tshirt şapka vb. kapmak için önlere yığılması da komik bir görüntü oluşturuyor, salon büyük oranda boşalmıştı, kalan az bir kesim fotoğraf pozları veriyordu.

Neyse bunları es geçip hemen lavaboya yönelerek çantamdaki yedek tshirtle üstümü değiştirmeye gittim, 50.yıl salonundan haber gelmişti, yıldız erkekler derbisi maçı önceki maçlar uzayınca rötarla saat altı gibi başlayacak diye çıkışta oraya gidip yalnız bırakmayalım dedik.

Meğersem Caferağa'da halkoyunları festivali finalleri yapılacak diye dışarda bekleyen büyük bir kalabalık varmış, onlar içeri girerken aynı kapıdan dışarı çıkmak çok zor oldu, salondaki bir günlük yoğunluk çok ilginçti.

Fazla gecikmeden iskeleye yönelip maça yetişelim derken etraftaki onlarca kişiye söylesekte fazla umursayan olmadı. Yolda gördüğümüz Niço Ataman ile kebapçıya girerlerken selamlaşıp haftaya da sizle mesaimizde görüşürüz dedik.

Sadece yedi kişi olarak 50. yıla gidip kalan son enerjimizle gençleride destekledik, bizim gelmemizle orada oturarak maçı izleyen galatasaraylı seyircilerde alevleniverdi, içiçe otursakta temiz bir rekabet oluverdi. İlk seti kaybedip sonraki setleri kazanan yıldız takımı final grubunda liderliği almış oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder